Online Fm

Her Güzelligin Bir Bedeli Vardır ((: Sende Bu Güzellikden Yararlanmak İçin Lütfen Üye Olunuz...!

Join the forum, it's quick and easy

Online Fm

Her Güzelligin Bir Bedeli Vardır ((: Sende Bu Güzellikden Yararlanmak İçin Lütfen Üye Olunuz...!

Online Fm

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Paylaşımda Kalite..


    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    _____Captain_JaCk_____
    _____Captain_JaCk_____


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 128
    Yaş : 35
    Nerden : İzmir
    Lakap : SeKo
    Rep Puanı : 0
    Rep Gücü : 0
    Kayıt tarihi : 03/03/09

    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI Empty İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    Mesaj  _____Captain_JaCk_____ Cuma Mart 06, 2009 3:17 am

    DİVAN EDEBİYATI


    Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçeye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir. Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin sebebi, şairlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır.

    Divan Edebiyatının Tarihi Gelişimi



    Divan edebiyatının ilk örnekleri 13. yüzyılda verilmiştir. Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı. Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani’ydi. Horasan’dan gelip Konya’ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı. 14. yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler. Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı. Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı. Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin’in 1350′de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa’nın 1387′de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi’nin (1351–1422) Vesiletü’n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır. Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16. yüzyılda yaşadı. Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler. 17. yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi. Şairler, şiirlerinde “fahriye” denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı. Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef’i bu yüzyılın ünlü şairleriydi. Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib’in ardından, 18. yüzyılda bir duraklama dönemine girdi. Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar. 19. yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu. İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal’di. Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı. Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar.

    Divan Edebiyatında Dil ve Üslup



    İslam dininin benimsenmesinden sonra, Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı. İranlılar 9. yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar. İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilendi. Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsçayı kullandılar. Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de sebep oldu. Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar. Arapça ve Farsça sözcükler zamanla Türkçeye de yerleşti. Osmanlı Devleti döneminde bu üç dilin karışımıyla Osmanlıca denen bir dil ortaya çıktı. Divan edebiyatının dili de Osmanlı Türkçesiydi.

    Divan Edebiyatında Nazım



    Nazımın sözlük anlamı “sıra”, “düzen” demektir. Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir akla gelir. Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır. Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır. Divan şiirinde daha çok Kur’an, Hz. Muhammed’in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir. Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır. Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır. Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir. Divan şiirinde ise en küçük birim beyittir. Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir. Mısra da, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır.

    Divan Şiirimizde Aruz Ölçüsü



    Divan şiirinde kullanılan ölçü “aruz”dur. Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır. Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır. Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu kısalığı temeline dayanan şiir ölçüsüdür. İlk kez Arap dilcisi İmam Halil bin Ahmed kullanmıştır. Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsçayı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesine vesile olmuştur.

    Divan Şiirinde Nazım Biçimleri



    Ölçüsü ve uyağı olan söz ya da yazıya “manzum” ya da “manzume” denir. Şiirde dize sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, uyak yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur. Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama birkaçı daha yaygın olarak kullanılmıştır.

    Biçimlerine Göre: Uyak, beyit, mısra, bend, mesnevî, kasîde, gazel, rubaî, musammat, terkib-i bend, müsemmem, tuyuğ, tahmis, tardiye, taşdir, tesdis, teşbiye, taşir, tezmin, muaşşer, muhammes, murabba, müseddes, müstezat, şarkı

    Konularına Göre:

    Din dışı: Bahariye, Cevreviye, Fahriye, Mersiye, Mehdiye, Gazavatnâme, Sahilnâme, Sakînâme, Kıyafetnâme, Surnâme, Hamamnâme, Şehrengiz, Hicviye, Hezliyat, Tarih Düşürme, Muamma, Lûgaz, Dariye, Rahşiye

    Dinî: Tevhid, Münacat, Na’at, Makte’l-İ Hüseyin, Miraciye, Hilye, Mevlid, Kırk Hadis, Menkıbe, Kıssa

    Divan Şiirinde Konular ve Divan Şiirinin Özellikleri



    Divan şiiri, döneminin zevklerini, sanat anlayışını, inançlarını, hayata bakışlarını ve bilgilerini yansıtır. Ne var ki, Divan şairinin gerçek yaşamı anlattığına pek rastlanmaz. Kendisini sürekli acı çeken bir âşık olarak anlatan Divan şairi, sevgilisini ay gibi yuvarlak yüzlü bir güzel olarak betimler. Sevgili hem ay, hem de güneştir. Divan şiirinde kullanılan benzetmelerde sevgilinin boyu mızrak gibi uzun ve düz, saçları sümbül, yanakları lale ya da gül, gözleri nergis, kaşları yay, kirpikleri ok, dişleri inci, çene çukuru kuyudur. Sevgilinin beli kıldan incedir, dudağı ölümsüzlük suyu (ab-ı hayat) gibidir. Böyle betimlenen sevgilinin âşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar. Âşığın bir yandan rakibi, bir yandan da acı çektiren sevgilisi vardır ve bu nedenle başı belâdan hiç kurtulmaz. Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir. Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı biçimde kullananlar iyi şair sayılırdı.

    Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır. Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır. Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır. Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur. Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir. Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir. Bahar, şair için sevinç kaynağıdır. Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır. Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener. Bâkî’nin “Bahar Kasidesi”, en güzel bahariye örneğidir. Bahar tasvir edilirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur. Divan şairine göre bahar yaşam ve canlılığın kaynağıdır. Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir. Divan şiirinde işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı. Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır. Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur. Divan şiirinde bilinçli olarak hayali bir dünya yaratılmıştır.

    Divan Şiirinin Söz Sanatları



    Divan şairinin iyi şair olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi. Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini artırırdı. Bu nedenle şairler, hüsn-i ta’lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır. Hüsn-i ta’lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır. Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir. Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı. Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı. Yeni bir şiirin benzetme yönü farklıysa, o değerli bir şiir olarak nitelendirilirdi. Ama asıl yenilik hüsn-i ta’lil sanatıyla ortaya koyulurdu. Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili çok iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu.

    Başlıca söz sanatları şunlardır: Teşbih, Mecaz, Mecaz-I Mürsel, Telmih, Tecahü’l-İ Arif, İstiare, Hüsn-İ Ta’lil, Leff Ü Neşr, Kinaye, Tariz, Teşhis, İntak

    Divan Edebiyatında Nesir ( Mensur )



    Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır. Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı. Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmış eserlerdir.

    Süslü düzyazıda (nesirde) hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır. Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıcayı iyi bilen yazarlar yönelmiştir. Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir. Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir. Bu türün ilk örneğini, 16. yüzyılda Âşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19. yüzyılda Fatih Efendi’ye gelene kadar sürmüştür.

    Orta düzyazı (nesir) ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür. Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır. Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde (orta nesirle) yazılmıştır.

    Din Dışı Yazı Türleri: Tezkire, Tarih, Seyahatnâme, Sefaretnâme, Siyasetnâme, Münazara, Münşeat
    _____Captain_JaCk_____
    _____Captain_JaCk_____


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 128
    Yaş : 35
    Nerden : İzmir
    Lakap : SeKo
    Rep Puanı : 0
    Rep Gücü : 0
    Kayıt tarihi : 03/03/09

    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI Empty Geri: İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    Mesaj  _____Captain_JaCk_____ Cuma Mart 06, 2009 3:22 am

    HALK EDEBİYATI DÖNEMİ


    Halk Edebiyatının Genel Özellikleri

    Halk Edebiyatı, sözlü edebiyatın uzantısıdır. Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur. Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne sıkı sıkıya bağlıdır. Türklerin Anadolu’ya geldikten sonra edebiyatları beş gruba ayrılmıştır. Arapca ve Farsçayı çok iyi bilen aydınların oluşturduğu “Yüksek Zümre Edebiyatı” ve İslam öncesinden gelen sözlü bir “Halk Edebiyatı“. Anadolu’ya göç eden Türkler arasında aynı ayrım devam etti. Medrese eğitimi gören aydın kesim Arap ve Fars edebiyatlarının tesirini devam ettirirken, halk yine saz şairleri aracılığıyla halk edebiyatını devam ettirdi. Dolayısı ile Anadolu Türk Edebiyatı iki grupta incelenmektedir. Bu gruplardan biri Halk Edebiyatı'dır.

    Oğuz Türkleri Anadolu’ya dilleriyle, gelenekleriyle, geleneksel halk edebiyatlarıyla gelmişlerdir. Ozan dedikleri saz şairleri, Anadolu’nun gittikçe Türkleşen bölgelerinde, gezici şair olarak sazlarıyla şiirler söylüyorlardı.



    1. İslamiyet’ten önceki edebiyatımızın İslam uygarlığı içindeki biçimidir. Bir anlamda sözlü edebiyat dönemimizin gelişmiş biçimi olarak düşünebiliriz.
    2. Halk edebiyatı ürünleri yazılı değildir. Müzik eşliğinde sözlü olarak oluşur.
    3. Divan edebiyatında olduğu gibi şiir yine egemen türdür.
    4. Şiirlerde başlık yoktur, biçimiyle adlandırılır.
    5. Nazım birimi dörtlüktür.
    6. Ölçü, hece ölçüsüdür, En çok yedili, sekizli, on birli kalıplar kullanılmıştır.
    7. Şiirlere genel olarak yarım uyak hakimdir.
    8. Dil halkın konuştuğu günlük konuşma dilidir.

    9. Halk edebiyatı gözleme dayalıdır. Benzetmeler somut kavramlardan yararlanılarak yapılır. Söyledikleri her şey gerçek yaşamdan alınmadır.
    10. Şiirler çoğu zaman saz eşliğinde söylenir. Duruma göre şiir söyleyen aşıklar, şiirleri için bir ön hazırlık yapmazlar. Bu yüzden şiirlerinde derin bir anlam kusursuz bir biçim görülmez.
    11. Aruz ölçüsü ile şiir yazanlar olmasına rağmen asıl ölçü hece ölçüsüdür.
    12. Nazım birimi dörtlüktür. Ancak nadiren de olsa Türkü ve ninnilerde üçlü, beşli söyleyişler görülür.
    13. Dili, halk dilidir. Bu dilin öz Türkçe olduğu söylenemez. Ancak halka mal olmamış sözcükler kullanılmamıştır.
    14. Şiirler hazırlıksız söylenildiğinden daha çok yarım kafiye ve redif kullanılmıştır.
    15. Nazım şekli olarak mani, koşma, varsağı, semai, destan v.s. kullanılmıştır.
    16. Konu olarak Aşık edebiyatında aşk, ölüm, hasret, ayrılık gibi duygusal konular, doğa sevgisi, yiğitlik, zamandan şikayet işlenmiştir. Tekke edebiyatında ise konu dindir.
    17. Söyleyişlerde doğa ile iç içe olmaktan kaynaklanan bir somutluk hakimdir.
    18. Halk şairlerinin hayat hikayeleri ve şiirleri cönk adı verilen eserlerde toplanır.
    19. Özellikle 18. yüzyıldan itibaren halk şairleri, divan şairlerinden etkilenerek aruzun belirli kalıplarıyla şiirler yazmayı denemişlerdir. Hatta divan şiirinin mazmunlarını da kullanmışlardır. Bu durumun ortaya çıkmasında halk şairlerinin, aydınlar ve divan şairlerince hor görülmelerinin, değersiz ve güçsüz sayılmalarının etkisi de vardır.
    _____Captain_JaCk_____
    _____Captain_JaCk_____


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 128
    Yaş : 35
    Nerden : İzmir
    Lakap : SeKo
    Rep Puanı : 0
    Rep Gücü : 0
    Kayıt tarihi : 03/03/09

    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI Empty Geri: İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    Mesaj  _____Captain_JaCk_____ Cuma Mart 06, 2009 3:32 am

    Halk Edebiyatının Önemli Temsilcileri

    YUNUS EMRE

    * Engin hoşgörüsü, insan sevgisiyle sadece bizim değil bütün dünyanın beğenisini kazanmış eşsiz bir şair, fikir adamıdır.
    * İlahi aşkı ve insan sevgisini eserlerinde işlemiştir.
    * Hem aruzu hem de hece veznini kullanmıştır.
    * Şiirlerinde dili oldukça sadedir, zamanının halk dilini kullanmıştır.
    * Nazım biçimi olarak “ilahi”yi seçmiştir.
    * “Risalet”ün Nushiye (Nasihatlar Kitabı) ve Divan” adlı kitabı vardır.

    PİR SULTAN ABDAL

    * Halk edebiyatında lirik şiirin öncülerindendir.
    * Halk içinde çok sevildiği için isimsiz birçok şiir onun adında yayımlanmıştır.
    * Tasavvufu, halkın anlayışıyla birleştirmiştir.
    * Bütün şiirlerini hece ölçüsüyle yazmıştır.
    * Dili oldukça sadedir.
    * Bektaşi tarikatına mensup olduğu için “nefes”leri ünlüdür.

    HACI BEKTAŞI VELİ

    * Bektaşi tarikatının kurucusudur
    * Büyük bir bilgindir.
    * Orta Anadolu”da etkin olmuştur.
    * “Malakat”adlı Arapca eseri ünlüdür.

    KAYGUSUZ ABDAL

    * Kendisinden önceki şairlerden etkilenmiştir. (Özellikle Yunus”tan)
    * Hem hece hem de aruz veznini kullanmıştır.
    * Alaylı, nükteli, eleştirili şiirler yazmıştır.
    * Edebi yazıları da vardır.
    * “Budala-name, Mugaalet-name”adlı eserleri vardır.

    KAYIKÇI KUL MUSTAFA

    * 17. yüzyılın önemli yeniçeri şairlerindendir.
    * Kahramanca şiirleriyle tanınmıştır.
    * “Genç Osman” destanıyla tanınmıştır.
    * Divan şiirinden etkilenmemiştir.

    KÖROĞLU

    * Başkaldırının, isyanın şairidir.
    * Din dışı konularda şiirler yazmıştır.
    * Sultan Murat (II.) zamanında savaşlara katılmıştır.
    * Köroğlu adlı halk kahramanıyla aynı adı ve özellikleri taşıdığı için ikisi aynı kişi olarak anılmıştır.

    DADALOĞLU

    * Toroslar bölgesinde yaşamış.
    * Devlet yönetiminin aşiretiyle olan mücadelesi üzerine söylediği:
    “ferman padişahınsa dağlar bizimdir”dizelerinin nakarat olarak kullanıldığı şiiri oldukça beğeni toplamıştır.
    * Varsağı , semai ve destanları meşhurdur.
    * Türküler yazmıştır.

    KARACAOĞLAN

    * Şiirlerini sade bir dille yazmıştır.
    * Hece ölçüsünü ustalıkla kullanmıştır.
    * Saz şairliğinin piri sayılır.
    * Din dışı konularda yazmıştır.
    * Koşmaları oldukça sevilmiştir.
    * Kuvvetli lirik egemenliği hâkimdir şiirlerine.
    * Anadolu”yu at sırtında gezip şiir söylemiştir.

    ÂŞIK ÖMER

    * İyi bir eğitim almamasına karşın şairler arasında yeteneğiyle kendine en üstte yer edinmiştir.
    * Devrinin idarecilerini, dinini görünüş için yaşayanlarını eleştirmiştir.
    * Aruzu kullanmıştır. Ancak hece ölçüsünde asıl karakterini bulmuştur.

    DERTLİ

    * 18. yüzyılın sonlarında yaşamıştır.
    * Hem hece hem de aruz ölçüsünü kullanmıştır.
    Lirik koşmalarıyla tanınmıştır.
    * Divan “ı taş baskıyla basılmıştır.

    EMRAH

    * Erzurumludur.
    * Divan edebiyatından etkilenmiştir.
    * Gazel, murabbalar yazmıştır.
    * Koşma ve semaileriyle tanınmıştır.

    GEVHERİ

    * İnce bir söyleyiş, derin bir bilgi içeren şiirleri halk arasında çok sevilmiştir.
    * Divan edebiyatında etkilendiği için mazmun ve yabancı sözcükleri çokça etkilenmiştir.
    * Koşmaları ve taşlamaları oldukça ünlüdür.

    BAYBURTLU ZİHNİ

    * Divan edebiyatına çokça dalmaya çalışmıştır.
    * Saz şairi olarak ün kazanmıştır.
    * Divan“ı, Sergüzeşt-name”adlı kitapları vardır.

    ÂŞIK VEYSEL

    * Çocuk yaşta kör olması ona derin bir duygu zenginliği vermiştir.
    * Yurt, insan ve toprak sevgisini iliklerine kadar hisseden, bunu şiirlerinde işlemiştir.
    * Halk edebiyatının ve son dönem edebiyatımızın usta şairlerindendir.
    * Sivas Şarkışla Sivrialan köyünde doğmuş ve yaşamıştır.
    _____Captain_JaCk_____
    _____Captain_JaCk_____


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 128
    Yaş : 35
    Nerden : İzmir
    Lakap : SeKo
    Rep Puanı : 0
    Rep Gücü : 0
    Kayıt tarihi : 03/03/09

    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI Empty Geri: İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    Mesaj  _____Captain_JaCk_____ Cuma Mart 06, 2009 3:35 am

    Halk Edebiyatının Dönemleri

    13. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Bu yüzyılda ele geçen eserler daha çok fetih ve savaşlara aittir. Bunların en önemlileri İslami Türk destanlarıdır. Battal Gazi Destanı, Danişmentname bunlardan en ünlüleridir. Dönemin en ünlü kişisi Nasreddin Hoca’dır. O, zekasıyla, keskin görüşleri ve zeki söyleyişleriyle, nükteleriyle dünyaca tanınmış biridir. 13. yüzyılda yaşadığı halde halka mal olarak kendinden sonra gelen Timurlenk ile karşılaştırılmıştır. Bu asrın en önemli şairi Yunus Emre’dir.

    14. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Bu yüzyılın en önemli eseri Kitab-ı Dede Korkut ‘tur.Bu kitapta hikayeler Oğuz Türkleri arasında yaşanmış ve yayılmıştır. Kitapta Oğuz Türkleri’nin Gürcüleri, Rumlar, Ermeniler ve diğer Türk boylarıyla yaptıkları barışlar anlatılır. Hikayelerde nazım, nesir iç içedir. Dili destansı bir dildir. Bazı yönleriyle destana benzer. Bu yüzden destandan halk hikayeciliğine geçiş ürünü olarak olarak görülür.

    Bu asırdaki en ünlü şair, Yunus tarzı söyleyişleriyle ün kazanan tekke şairi Kaygusuz Abdal’dır.

    15. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Bu yüzyılın tanınmış ismi Hacı Bayram Veli’dir. Ankara’da doğan Hacı Bayram Veli, çok güçlü bir medrese tahsili yapmıştır. Aruzla da yazmakla birlikte daha çok hece ölçüsünü kullanmış ve dini şiirler yazmıştır. İlahileri tekkelerde, zaviyelerde dillerden.



    16. Yüzyıl Halk Edebiyatı



    Bu yüzyılda sadece Tekke edebiyatının değil, din dışı konularda söylenen şiirlerin de metinleri ele geçmiştir. Ellerinde sazlarla diyar diyar dolaşan, nerede bir güzel görülürse ona aşık olan ve şiirler söyleyen şairler, ordularda, kışlalarda, hudut boylarında boy gösteren aşıklar eski halk geleneğini sürdürmüşler ve “Aşık Edebiyatı” denen edebiyatı yaşatmışlardır. Bunların en tanınmışı, yüzyılın sonlarında şöhret kazanan Köroğlu’dur. Ayrıca Kul Mehmet, Hayali, Bahşi adlı aşıklar da dönemin önemli şairleridir. Tekke Eedebiyatının bu dönemdeki temsilcisi Pir Sultan Abdal’dır. Pir Sultan Abdal tekke şairleri arasında şiirlerini sazla söyleyen ender kişilerdendir. Daha çok nefesleriyle tanınır.

    17. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Bu dönem Türk edebiyatının altın çağıdır. Hem Aşık edebiyatı hem Tekke edebiyatı hem de Anonim Halk edebiyatı ürünlerden bir çoğu ele geçmiştir. Tekke edebiyatının önde gelen şairleri Aziz Mahmut Hüdai ve Niyazi Mısri ‘dir. Her iki şair de derin ilim sahibidirler.



    Bu asırda Aşık edebiyatında büyük gelişmeler olmuş, Divan şairlerine bile ilham verecek lirik şiirler söylenmiştir. Ayrıca aruzla şiir söyleyen saz şairleri, kendilerini Divan şairleri kadar başarılı saymışlardır. Bunların arasında Yeniçeri ordusunda bulunan ve Evliya Çelebi ‘nin de dikkatini çeken Katibi, denizci olan Kayıkçı Kul Mustafa ünlüdür.



    Ancak günümüzde bile çok sevilen, şiirlerin çoğu halk Türküsü haline gelen aşık Karacaoğlan’dır. Şiirlerinin tümünü hece ölçüsüyle söyleyen, halk anlayışını, yaşayışını şiirlerine en iyi şekilde yansıtan Karacaoğlan tabiat ve sevgili teması ile yazdığı koşmalarıyla tanınır.



    Dönemin diğer büyük saz şairi Aşık Ömer’dir. Halk şairleri arasında en kültürlü, en yaratıcı olarak tanınır.



    18. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Bu yüzyılda halk edebiyatı şairleri, divan şairleriyle boy ölçüşme, aruzla şiir söyleme bu devirde biraz daha yaygınlaşmıştır. Tekke edbeiyatı bu dönemde bir duraklama içindedir. Dönemin en büyük tekke şairi, aynı zamanda büyük bir alim olan Erzurumlu İbrahim Hakkı’dır. İlahiname adlı divanında genellikle tasavvufi kasideler, gazeller, ilahiler bulunur. Ayrıca şairin Marifetname adında nesir eseri de vardır.



    19. Yüzyıl Halk Edebiyatı

    Halk şiir geleneği bu asırda klasik söyleyişini sürdürmüştür. Özellikle Aşık edebiyatının çok yetenekli saz şairleri görülür. Bunlardan biri de Bayburtlu Zihni’dir. Hem Divan hem de aşık tarzı şiirleriyle tanınmıştır. Çok iyi medrese eğitimi görmüştür. Bu nedenle divan tarzında yazdığı şiirler, Divan şairlerini aratmaz. Ayrıca halk tarzında söylediği şiirlerde tam bir aşık söyleyişi vardır. Dönemin diğer tanınmış şahsiyeti Erzurumlu Emrah’tır. Divan tarzı şiirleri pek başarılı değildir. Asıl lirik şiirleri, koşma tarzında söyledikleridir.
    _____Captain_JaCk_____
    _____Captain_JaCk_____


    Erkek
    Mesaj Sayısı : 128
    Yaş : 35
    Nerden : İzmir
    Lakap : SeKo
    Rep Puanı : 0
    Rep Gücü : 0
    Kayıt tarihi : 03/03/09

    İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI Empty Geri: İSLAMYETTEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI

    Mesaj  _____Captain_JaCk_____ Cuma Mart 06, 2009 3:39 am

    Halk Edebiyatı Nazım Biçimleri

    Halk edebiyatı, ortaya konan ürünlerin gösterdiği biçim ve içerik özelliklerine göre üç bölüme ayrılır:

    A) ÂŞIK EDEBİYATI
    B) ANONİM HALK EDEBİYATI
    C) TEKKE ve TASAVVUF EDEBİYATI


    A) ÂŞIK TARZI Türk HALK EDEBİYATI

    * İslamiyet’ten önce başlamıştır.
    * Eskiden kam,baksı adı verilen ozonlara bu dönemde AŞIKadı verilmiştir.
    * Âşıklar şiirlerini bağlama adı verilen sazlarla köy köy dolaşıp söylemiştir.
    * Hece ölçüsü kullanılmıştır.
    * Dili sadedir.
    * Nazım birimi dörtlüktür, yarım kafiye kullanılmıştır.
    * Son dörtlükte şairin mahlası(adı) kullanılır.
    * Şairler şiirlerini CÖNK adı verilen defterde toplarlardı.
    * Aşk, ölüm, gurbet, ayrılık konuları sıklıkla ilenmiştir.
    * Coşkulu, lirik bir söylenişi vardır.
    * Koşma, mani, Türkü, semai, varsağı destan gibi biçimleri mevcuttur.
    * 17. yüzyıldan sonra divan edebiyatından etkilenmeye başlamıştır.

    KOŞMA: Halk edebiyatında en çok kullanılan biçimdir. Genellikle hece ölçüsünün on birli (6+5 ya da 4+4+3) kalıbıyla yazılır. Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Şair koşmanın son dörtlüğünde adını ya da mahlasını söyler. Uyak düzeni genellikle şöyle olur: baba ” ccca ” ddda…



    Eğer benim ile gitmek dilersen
    Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
    Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz
    Yollar çamu kurusun da gidelim

    Karac”oğlan der ki buna ne fayda
    Hiç rağbet kalmadı yoksula bayda
    Bu ayda olmazsa gelecek ayda
    Onbir ayın birisinde gidelim

    Koşmaların genel özellikleri:



    * Aşk, ayrılık, gurbet gibi geniş çerçeveli konuların işlendiği bir türdür.
    * 11li hece ölçüsüyle yazılır.
    * En az 3 en fazla 6 kıtadan oluşur.
    * Dili sadedir.
    * Kafiye düzeni abab,cccb,dddbşeklindedir.
    * Son dörtlükte şairin mahlası bulunur.
    * Koşmanın konularına göre güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlamaadlı türleri vardır.



    GÜZELLEME: İnsan ve doğa sevgisinin lirik bir edayla işlendiği koşmalara denir.



    KOÇAKLAMA: Savaş, yiğitlik, kahramanlık gibi konuları işleyen koşmalara denir. Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir.



    Köroğluyum medhim merde yeğine
    Koç yiğit değişmez cengi düğüne
    Sere serpe gider düşman önüne
    Ölümü karşılar meydan içinde



    AĞIT: Ölen kişinin arkasından duyulan acının ve onun iyiliklerinin işlendiği koşmadır. Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan acıları anlatmak amacıyla söylenen şiirlerdir (Anonim halk şiiri ürünü olan ağıtlar da vardır).



    Civan da canına böyle kıyar mı
    Hasta başın taş yastığa koyar mı
    Ergen kıza beyaz bezler uyar mı
    Al giy allı balam şalların hani

    Hıfzi



    TAŞLAMA: Toplumun veya bireylerin aksayan yönlerini eleştiren koşmalara denir. Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir.



    Ormanda büyüyen adam azgını
    Çarşıda pazarda insan beğenmez
    Medres kaçkını softa bozgunu
    Selam vermek için kesan beğenmez



    Kazak Abdal



    VARSAĞI: Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir ezgiyle söyledikleri Türkülerden gelişmiş bir biçimdir. Dörtlük sayısı ve uyak düzeni “Semâi” gibidir. Varsağılar yiğitçe, mertçe bir üslupla söylenir. Bu da dörtlüklerin içindeki “bre” “hey” “behey” gibi ünlemlerle sağlanır. Halk edebiyatında en çok varsağı söylemiş şair Karacaoğlan”dır.



    MUAMMA: Kapalı bir biçimde anlatılan bir olayın ya da bilginin okuyucu tarafından anlaşılmasını, bunlarla ilgili soruların cevaplandırılmasını isteyen bir tür manzum bilmecedir.



    NASİHAT: Bir şey öğretmek,bir düşüncenin yayılmasına çalışmak gibi amaçlarla söylenen didaktik şiirlerdir.



    Bre ağalar bre beyler
    Ölmeden bir dem sürelim
    Gözümüze kara toprak
    Dolmadan bir dem sürelim Behey elâ gözlü dilber
    Vaktin geçer demedim mi
    Harami olmuş gözlerin
    Beller keser demedim mi



    Varsağının genel özellikleri:



    * Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan VARSAK boylarının söyledikleri Türkülere denir.
    * Kafiye düzeni koşma gibidir.
    * 4+4 şeklinde 8li ölçüyle söylenir.
    * BRE, BEHEY, HEY nidaları sıklıkla kullanılmıştır.
    * En az 3 en fazla 5 dörtlüktür.



    SEMAİ: Hece ölçüsünün sekizli kalıbıyla yazılır (4+4 duraklı ya da duraksız). Dörtlük sayısı üç ile beş arasında değişir. Semâilerin kendine özgü bir ezgisi vardır ve bu ezgiyle okunur. Uyak düzeni koşma gibidir: baba ” ccca ” ddda



    Semâilerde daja çok sevgi, doğa, güzellik gibi konular işlenir.



    İncecikten bir kar yağar
    Tozar Elif Elif diye
    Dedil gönül abdal olmuş
    Gezer Elif Elif diye Karac”oğlan eğmelerin
    Gönül sevmez değmelerin
    İliklemiş düğmelerin
    Çözer Elif Elif diye.



    Semailerin genel özellikleri:



    * Özel bir ezgiyle söylenen bir türdür.
    * Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
    * 4 + 4 =8 li ölçüyle yazılır.
    * 35 dörtlükten oluşur.



    DESTAN: Dört dizeli bentlerden oluşan, oldukça uzun bir nazım biçimidir. Kimi destanlarda dörtlük sayısı yüzden fazladır. Genellikle hece ölçüsünün on birli kalıbıyla yazılır. Uyak düzeni koşma gibidir: baba ” ccca ” ddda



    Destanın son dörtlüğünde şair mahlasını söyler. Konuları bakımından destanları savaş, yangın, deprem, salgın hastalık, ünlü kişilerin yaşamları, mizahi… gibi gruplanadırabiliriz.



    Esnaf Destanı

    Nalbant oldum kırdım nalın çoğunu
    Bir katır nalladım dinle oyunu
    Meğer acemiymiş bilmem huyunu
    Çenemi teptirdim nalın sökerken
    Manav oldum elma armut tez çürür
    Cambaz oldum ip üstünde kim yürür
    Kasap oldum her gün gözüm kan görür
    Yüreğim bayıldı kana bakaraken
    Ben bu sanatları bir bir dolaştım
    Tekrar gelip şairliğe bulaştım
    Kâmili mürşidin eline düştüm
    Tekke-i aşk içre çile çekerken.



    Destanların genel özellikleri:



    * 6+5 li hece ölçüsüyle söylenir.
    * Halk edebiyatının en uzun nazım biçimidir.
    * Kendine özgü bir söylenişi vardır.
    * Kafiye düzeni koşma ile aynıdır.
    * Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır.
    * Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.




    B) ANONİM TARZI TÜRK HALK EDEBİYATI

    Söyleyeni belli olmayan, halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu, sözlü geleneğe dayalı edebiyattır. Sözlü olduğu için, ürünler; halk arasında dilden dile geçtikçe zaman, kişi, yer unsurlarına bağlı olarak değişikliğe uğramıştır.



    * Anlatım, sözlü edebiyat geleneklerine uygundur. Süsten uzak, açık, net, anlaşılır bir dil kullanılmıştır.
    * Daha çok; aşk, hasret, yiğitlik, ölüm gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenmiştir.




    ANONİM HALK EDEBİYATI DÜZYAZI ÜRÜNLERİ

    - Atasözleri
    - Deyimler
    - Tekerlemeler
    - Bilmeceler
    - Fıkralar
    - Halk Hikâyeleri
    - Ortaoyunu
    - Meddah
    - Karagöz



    ATASÖZLERİ



    * Yüzyıllar süren tecrübeler sonunda ortaya çıkan özlü sözlerdir.
    * Kelimeleri değiştirilemezler.
    * Aynı konuda birbiriyle çelişen atasözleri olabilir.



    DEYİMLER



    TEKERLEMELER

    Sözcüklerin ses benzerliğinden yararlanılarak oluşturulan yarı anlamlı, yarı anlamsız sözlerdir. Şiir biçiminde de oluşturulan tekerlemelerde ölçü, uyak, seci ve aliterasyondan yararlanılmıştır.



    Az gitmiş, uz gitmiş. Dere, tepe düz gitmiş. Altı ay, bir güz gitmiş…



    Evvel zaman içinde
    Kalbur saman içinde
    Develer tellal iken
    Pireler berber iken
    Ben annemin babamın beşiğini
    Tıngır mıngır sallar iken…



    BİLMECELER



    * Çoğunlukla cevabı içinde saklı bulunan ve düşünceyi geliştirmek amacıyla türetilen soru biçimlerine denir.
    * Güzel vakit geçirmek amacıyla çıkarıldıkları düşünülmektedir.
    * Manzum mensur şekilleri vardır.



    FIKRALAR



    Bir düşünceyi insanlara, mizah öğelerini kullanıp onların gülümsemelerini sağlayarak aktarmak amacıyla oluşturulmuş kısa anlatılardır. Bu ürünlerde, güldürmenin yanında yol göstericilik de söz konusudur. Edebiyatımızda en bilinen fıkralar; Nasrettin Hoca, Karadeniz, Bektaşi fıkralarıdır.



    HALK HİKAYELERİ



    Hikayeci âşıkların köy odalarında, düğün meclislerinde, kasaba ve kentlerin kahvehanelerinde saz eşliğinde anlattıkları hikâyelerdir. Bu hikayeci âşıklar, okuryazar, az çok kültürlü kişilerdir. Genellikle sevgi ve kahramanlık konuları işlenir. Kişiler yaşamdakilere yakındır; olağanüstülükler sınırlıdır. Oluşturuldukları çağdaki sosyal yapıyı yansıtır. Olayların düzyazı biçiminde anlatılması hem dinleyiciye hem anlatıcıya büyük kolaylık sağlar. Araya serpiştirilen şiirler ve Türküler, âşığa sazı ve sözüyle sanatını gösterme imkânı verir.



    ORTA OYUNU



    Halkın ortasında apaçık duran bir meydanda; metinsiz, suflörsüz, ezbersiz oynanan bir tiyatrodur. *Anlatılan olaylar ustadan çırağa, kuşaktan kuşağa geçerek değişikliğe uğrar. *Başkarakterler, oyunu açan, yürüten, kapayan; hem oyuncu, hem sahneye koyucu, hem de yazar gibi davranan, kenarı kürklü kaftan ve külah giyen, elinde şakşak taşıyan Pişekâr; Pişekârla birlikte oyunu yürüten; ikinci oyuncu ve başkomik, kavuk ve kaftan giyen Kavuklu’dur. *Pişekâr cinasçılık, Kavuklu ise tekerlemecilik yapar. *Çelebi, Zenne, Denyo, Arnavut, Acem, Arap, Yahudi gibi tipler kendilerini simgeleyen bir müzikle sahneye çıkar.



    MEDDAH



    Bir sözlü tiyatro ürünüolan meddahlık, kısaca, “tek adamlı tiyatro“dur. Meddah, tiyatronun bütün karakterlerini kendi kişiliğinde birleştiren bir aktördür. Bir hikâyeyi başından sonuna kadar, yüksekçe bir yerde, karakterleri şivelerine göre konuşturarak anlatır. Perdesi, sahnesi, dekoru, kostümü bulunmayan bu tiyatroda her şey, meddah denen kişinin zekâsına, bilgisine, söz söylemedeki hünerine bağlıdır.



    KARAGÖZ



    Taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur, Başkarakterler Karagöz ve Hacivat’tır. Karagöz, okumamış bir insandır. Hacivat’ın kullandığı yabancı sözcükleri anlamaz ya da anlamaz görünüp onlara yanlış anlamlar yükleyerek ortaya çeşitli nükteler çıkarırken bir taraftan da Türkçe dil kuralları ile yabancı sözcükler kullanan Hacivat ile alay eder. Hacivat, kişisel çıkarlarını her zaman ön planda tutar. Az buçuk okumuşluğundan dolayı yabancı sözcüklerle konuşmayı sever. Perdeye gelen hemen herkesi tanır, onların işlerine aracılık eder. Zenne, Çelebi, Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi, Tiryakı, Acem. Laz. Matiz, Zeybek gibi diğer tipler oyuna ayrı bir renk katar.





    ANONİM HALK EDEBİYATI ŞİİR BİÇİMLERİ



    TÜRKÜ: Türlü ezgilerle söylenen anonim halk şiiri nazım biçimidir. Söyleyeni belli Türküler de vardır. Halk edebiyatının en zengin alanıdır. Anadolu halkı bütün acılarını ve sevinçlerini Türkülerle dile getirmiştir. Türkü iki bölümden oluşur. Birinci bölüm asıl sözlerin bulunduğu bölümdür ki buna “bent” adı verilir. İkinci bölüm ise bentlerin sonunda yinelenen nakarattır. Bu bölüme “bağlama” ya da “kavuştak” denir. Türküler, genellikle yedili, sekizli, on birli hece kalıplarıyla yazılmıştır. Konuları çok değişik olabilir. Ninniler de bu gruptandır.



    Söğüdün yaprağı narindir narin
    İçerim yanıyor dışarım serin
    Zeynep”i bu hafta ettiler gelin ( bent )



    Zeynebim Zeynebim anlı Zeynebim
    Üç köyün içinde şanlı Zeynebim ( nakarat )



    Türkülerin genel özellikleri:

    * Belli bir ezgiyle söylenir.
    * 7,8,11,14 li ölçülerle söylenir.
    * Hemen her konuda söylenir.
    * Bölgesel özellik ve ad değişikliğine uğrayabilir.



    MANİ: Halk şiirinde en küçük nazım biçimidir. Yedi heceli dört dizeden oluşur. Uyak düzeni aaxa şeklindedir. Birinci ve üçüncü dizeleri serbest, ikinci ve dördüncü dizeleri uyaklı mâniler de vardır (xaxa). Mânilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Temel duygu ve düşünce son dizede ortaya çıkar. Başlıca konusu aşk olmakla birlikte bunun dışında türlü konularda da yazılabilir.



    Le beni eyle beni
    Elekten ele beni
    Alacaksan al artık
    Düşürme dile beni İpek yorgan düreyim
    Aç koynuna gireyim
    Açıldıkça ört beni
    Var olduğun bileyim



    Birinci dizesi yedi heceden az olan mâniler de vardır. Dizeleri cinaslı uyaklarla kurulduğu için böyle mânilere “Cinaslı Mâni” ya da “Kesik Mâni” denir.



    Bugün al

    Yârim giymiş bugün al
    Şâd edersen bugün et
    Can alırsan bugün al


    Sürüne

    Madem çoban değilsin
    Ardındaki sürü ne
    Ben bir körpe kuzuyum
    Al kat beni sürüne
    Beni böyle yandıran
    Sürüm sürüm sürüne



    Manilerin genel özellikleri:



    * aaxa şeklinde kafiyelenir.
    * 4+3 şeklinde ölçüsü vardır.
    * İlk iki dizesi ayrık yani hazırlık özelliği taşımaktadır. Asıl mesaj üçüncü dizede verilir.
    * Her konuda söylenebilir.
    * Düz, cinaslı ve artık mani gibi çeşitleri vardır.



    NİNNİ

    * Annelerin bebeklerini uyutmak amacıyla belli bir ezgi ile söylediği parçalardır.
    * Çocukların psikolojisi üzerinde etkilidir
    * Manzum özelliktedirler.



    AĞIT

    Ölüm ve yas törenlerinde söylenen lirik şiirlerdir.
    Ölçü ve uyak düzeni genellikle Türkülerdeki gibidir.
    islamiyet öncesi Türk edebiyatındaki karşılığı “sagu”, Divan edebiyatındaki karşılığı ise “mersiye’dir.



    C) DİNİ-TASAVVUFİ (TEKKE) TÜRK HALK EDEBİYATI

    * Hem hece hem de aruz ölçüsü kullanılmıştır.
    * Eserlerde genellikle Allah sevgisi işlenmiştir.
    * Hem dörtlük hem beyit kullanılmıştır.
    * Dil halkın kullandığı dil olmakla beraber Arapca-Farsça kelimelerde kullanılmıştır.
    * Bu eserleri daha iyi anlayabilmek için belli bir dini bilgiye sahip olmak gerekir.
    * Bu eserlerde dönemin çarpıklıkları da işlenmiştir.
    * Şairler genellikle dini eğitim almışlardır.
    * İlahi, nefes, şathiye, nutuk, devriye, hikmet gibi nazım şekilleri vardır.



    İLAHİ

    * Hecenin 7li-11li kalıbıyla belli bir ezgiyle söylenen coşkulu şiirlerdir.
    * Allahın aşkı ve Ona kavuşma arzusu işlenir.
    * Hem hece hem de aruzla yazılan ilahiler vardır.
    * İlahiye Aleviler Deme, Bektaşiler Nefes Mevleviler Ayin adını vermişlerdir.



    NUTUK

    * Tekkede tarikata yeni giren müritlere dinin ve tarikatın esaslarını aktarmak için yazılan şiirlere denir.
    * 11li hece ölçüsü ile yazılır.



    ŞATHİYE

    * Dinin bazı inceliklerini alay edermişçesine anlatan şiirlere denir.
    * Birçok şair bu şiirlerden dolayı horlanmış hatta öldürülenler de olmuştur.

      Forum Saati Cuma Mayıs 17, 2024 5:47 am